25 Mayıs 2011 Çarşamba

Peygamberimizin Hayatından İbretlik Olaylar

Tebuk Seferi'ne gitmeyen üç kişinin büyük pişmanlığıHz. Peygamber'in bizzat katıldığı son gaza seferi* Tebuk Seferi'dir. Güç şartlar altında yapılmış olan bu sefere* bir özrü olmayan herkesin katılması emredilmişti. Buna karşın seksen küsur kişi bir takım bahanelerle sefere katılmamıştı. Hz. Peygamber* seferden döndüğü zaman katılmamış olanlar* bir takım bahaneler ileri sürüp özür dilemişler* Allah'ın Elçisi de onlara bir şey dememiş* özürlerini kabul edip içyüzlerini Allah'a havale etmişti. Fakat içlerinde üç kişi vardı ki bunlar* Peygamber'in sevdiği* samimi* güvenilir Müslümanlardı. Bu üç kişi Ka'b ibn Mâlik* Hilâl ibn Ümeyye ve Merâre ibn Rabîa idi. Ka'b ibn Mâlik* Allah'ın Elçisi'nin huzuruna girdi* selam verdi. Allah'ın Elçisi* acı bir tebessümle selamını aldıktan sonra Ka'b ibn Mâlik'e:



"Özrüm yoktu"
- Gel* neden geri kaldın* sen sefere katılmak için binek satın almamış mıydın?

Ka'b ibn Mâlik:

-Ey Allah'ın Elçisi* eğer senden başka birinin huzurunda olsaydım* özür dileyerek onun öfkesinden kurtulmasını bilirdim. Fakat yalan söyleyip seni razı etmeye kalksam* çok geçmeden Allah sana gerçeği bildirir* yine bana kızardın. Doğruyu da söylesem bana kırılacaksın ama sonucunu Allah'tan bekliyorum. Allah'a hamdolsun ki bir özrüm yoktu. Katılmak için şartlarım gayet uygundu. Ama yine de geri kaldım.

Allah'ın Elçisi* "Allah* senin hakkında bir hüküm verinceye kadar kalk* git" dedi. Diğer iki kişi de böyle doğruyu söylemişler* Allah'ın Elçisi onlara da Ka'b'a söylediklerini söylemişti. Sonra Allah'ın Elçisi* kimsenin bunlarla konuşmamasını* hatta kadınlarının dahi bunlardan ayrı durmasını emretti. Halkın kendileriyle konuşmaması* bu üç Müslüman'ı büyük üzüntüye soktu. Bunların en genci olan Ka'b* namaz vakitlerinde mescide geliyor* sonra çarşıda dolaşıyor ama kimse kendisiyle konuşmuyordu. Mescide geldiğinde Hz. Peygamber'e selam veriyor* acaba Peygamber dudaklarını kımıldatıp selamını aldı mı diye tereddüt ediyordu. Namazda Peygamber'e yakın duruyor* acaba kendisine bakıyor mu diye ona göz aüyor* kendisi namaza durunca Peygamber'in kedisine baktığını ama kendisi Peygamber'e bakınca onun öteye döndüğünü fark ediyordu.

Öteki iki kişi ise hiç evlerinden çıkamıyor* günlerini ağlamakla geçiliyorlardı. Böylece elli gün geçti. Dünya başlarına zindan olmuştu. Canlan çok bunalmıştı. Nihayet Allah* Tevbe Suresi'nin 118'inci ayetiyle* onları affettiğini bildirdi. Allah'ın Elçisi* onlar hakkındaki ayeti sabah namazında cemaate duyurdu. Ka'b* ellinci günü evinin damında sabah namazını kılarken birisinin avazı çıktığı kadar* "Ey Ka'b! Müjde" diye bağırdığını duyunca secdeye kapandı. Elbisesini çıkarıp haberi getirene müjde verdi. Kendisi emanet bir elbise alıp Peygamber'in arkasında namaz kılmaya gitti. Herkes tevbesinin kabulünden dolayı kendisini tebrik ediyordu. Fakat tebrik edenler Ensardan idi. Muhacirlerden sadece Talha ibn Ubeydullâh kendisini tebrik etti* diğerleri etmediler. Ka'b* olayın sonunu şöyle anlatıyor:

"Kendisine selam verdiğimde Peygamber (s.a.v.)'in yüzü sevinçten parlıyordu:

- Annenin seni doğduğundan beri üzerinden geçen günlerin en hayırlısıyla sevin.

- Bu lütuf senin katından mı* Allah katından mı?

- Allah katından.

Manevi ceza
Allah'ın Elçisi bir şeye sevindiği zaman yüzü ay parçası gibi parlardı. Ben önünde oturunca:

- Ey Allah'ın Elçisi* tevbemin kabulünden dolayı malımdan vazgeçiyor* onu Allah ve Elçisi için sadaka veriyorum.

- Malının bir kısmını yanında tutarsan iyi olur.

- Hayber'deki hissem bende kalsın. Ey Allah'ın Elçisi* Allah beni doğrulukla kurtardı. Bundan böyle daima doğru konuşacağım"

Allah'ın Elçisi* başkalarına ibret olması için onları böyle manevi bir cezaya çarptırmıştır.




Peygamberimizin bazı mucizeleri
Yemeğin çoğalması
Hz. Enes (r.a.) diyor ki: "Ebû Talha* Ümm-i Süleym (Enes'in annesin)'e* 'Allah'ın Resulü'nün sesi çok zayıflamıştı* anladım ki açtır. Yiyecek bir şeyin var mı?' diye sordu. Ümm-i Süleym* 'Evet' deyip arpa ekmeğinden birkaç yufka dolayıp çıkınladı. Üzerini de tekrar örttü ki başka kimse görmesin. Beni Hz. Peygamber'e gönderdi. Gittim ki kendileri mescitte bulunuyorlar. Beraberinde birtakım insanlar var. Yanlarında durakladım. Resulullah* 'Ebu Talha mı gönderdi?' dedi. 'Evet' dedim. 'Yemeğe mi çağırıyor?' dedi* 'Evet' dedim. Yanındakilere* 'Kalkın gidelim' buyurdu. Ben de onlarla beraber geldim. Durumu Ebû Talha'ya söyledim. Ebu Talha* 'Ya Ümm-i Süleym* Allah'ın Resûulü bize birtakım adamlar getirmiş. Halbuki yanımızda onlara ikram edecek bir şeyimiz yok (ne yapacağız?)' diye yakındı. Ümm-i Süleym* Allah ve Resulü daha iyi bilir' dedi. Ebu Talha* Allah'ın Resulü'nü içeri buyur etti. Allah'ın Resulü* 'Ya Ümm-i Süleym* yanında ne varsa getir' diye emretti. O da bana verip gönderdiği ekmeği getirdi. Yine Resulullah'ın emriyle Ümm-i Süleym* yufkaları açıp yağladı. Allah'ın Resulü sofra başında dua etti. Sonra* 'On kişi gelsin' dedi. On kişi gelip yediler* çıktılar. On kişi daha çağırmasını emretti. On kişi daha gelip doyuncaya kadar yediler* çıktılar. Yine on kişi daha çağırmasını emretti. On kişi daha gelip yediler* doydular ve çıktılar. Tekrar on kişi çağırmasını emretti. Böylece onar kişi* onar kişi çağırtıp yedirtti. Orada bulunanlar doydular. Hepsi 70-80 kişi kadar vardı.

Ebucehil'in ahdi
Ebucehil* "Eğer Muhammed'i namaz kılarken görürsem* boynunu çiğneyeceğim" demişti. Resulullah kuşluk vakitleri* Kabe'yi kendisiyle Şam arasında bırakarak Şam'a doğru yönelir* namaz kılardı. Yine bir gün namaza durmuştu. Secdeye gittikleri sırada Ebucehil* büyük bir taş alıp Hz. Peygamber'e doğru ilerledi. Taşı başına vurmak istiyordu. Yaklaşır yaklaşmaz birden rengi değişti* korktu* gerisin geriye kaçtı. Elleri
taş üzerinde donakalmıştı. Ne olduğunu sordular* "Aramızda bir hendek* bir aygır ve kanatlar vardı. Az daha beni yiyordu" dedi. Resulullah buyurmuştu ki: "Bana yaklaşsaydı melekler onu parça parça ederdi."

Seni benim elimden kim kurtarır?
"Ey Elçi* Rabbinden sana indirileni duyur* eğer bunu yapmazsan* O'nun mesajını duyurmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah* kafirler toplumunu yola iletmez" (Mâide: 110/67).

Bir savaşta Hz. Peygamber (s.a.v.) kılıcını bir ağaca asıp dinlenirken bir bedevi gizlice geldi* kılıcını çekti* "Seni benden kim kurtarır?" dedi. Hz. Peygamber* "Allah kurtarır" cevabını verdi. Birden adamın kılıcı elinden düştü. Başı da bir ağaca öyle çarpıldı ki beyni(nin) dağıl(dığını san)dı. Peygamber* kılıcı aldı* "Şimdi seni benim elimden kim kurtarır?" dedi. "Kimse kurtaramaz ya Resulallah" diyen adam Müslüman oldu.

"Senin Müslüman olma vaktin geldi"
Serî es-Sakatî* Cüneyd'e* "Halka vaaz et" diye emreder. Kendisinin buna ehil olmadığını düşünerek vaaz etmekten kaçınan Cüneyd diyor ki: "Bir cuma gecesi Peygamber (s.a.v.)'i rüyada gördüm. Bana* 'Halka vaaz et' dedi. Uyanınca* Serî'nin evine gittim. Ben kendisine bir şey demeden* 'Sana emerdilmedikçe bizim sözümüzü doğrulamadın' dedi." Ertesi gün Cüneyd'in vaaz ettiği haberi yayıldı. Hıristiyan bir genç* Müslüman kıyafetine bürünerek Cüneyd'e* "Ey Şeyh* 'Müminin firasetinden sakınınız. Çünkü o* Allah Taâlâ'mn nuruyla bakar sözünün anlamı nedir?' diye sordu. Cüneyd* "Senin Müslüman olma vaktin geldi" dedi.

Said İbn Beşir'in kızının Hendek olayıyla ilgili anlattıkları
"Annem Ravaha kızı Amre* beni çağırdı. Elbisemin içine bir avuç hurma koydu* 'Kızcağızım bunu babana ve dayın Abdullah İbn Ravaha'ya götür de öğle yemeklerinde yesinler' dedi. Hurmayı aldım* götürdüm. Allah'ın Elçisi'ne uğrayıp babamı ve dayımı sordum. Bana* 'Kızım hele gel* yanında ne var öyle' dedi

'Ey Allah'ın Elçisi* yanımdaki hurmadır. Annem* babam Beşîr ile dayım Abdullah'a vermemi söyledi' dedim.

'Getir onu' dedi. Hurmayı Allah Elçisi'nin iki avucuna döktüm. Hurma avuçlarını tam doldurmadı. Allah Elçisi bir bez getirmelerini emretti. Bez serildi. Avucundaki hurmayı bezin üzerine serip dağıttı. Yanındaki adama* 'Hendek'te bulunanları çağır* öğle yemeğine gelsinler' buyurdu. Hendekliler gelip o sofradaki hurmadan yemeye başladılar. Onlar yedikçe hurma azalmak şöyledursun* çoğaldı. Sofradan taşmaya başladı.

Hayber'de gözü ağrıyan Hz. Ali'yi şifaya kavuşturması
Hayber Harbi'nde Allah'ın Resulü* "Bu bayrağı öyle bir adama vereceğim ki* Allah onun eliyle fetih nasib edecektir. O* Allah'ı ve Resulü'nü sever* Allah ve Resulü de onu sever" buyurdu. Herkes acaba bayrağı kime verecek diye merak ediyordu. Resulullah* Ali ibn Ebi Talib'i arattı. "Ya Resulullah gözünden şikâyetçidir" dediler. Resulullah Hz. Ali'yi getirtti* parmağını ağzında ıslatıp Ali'nin gözlerine sürdü* dua etti. Gözlerinde ağrı namına hiçbir şey kalmayan Hz. Ali* bayrağı teslim aldı ve gerçekten Allah onun eliyle Hayber'i Müslümanlara kazandırdı (Hilyetu'l-Evlîya* Ebû Nuaym Ahmed al-ls-fahanî 1/61 ve devamı* Mısır 1351/1932).

"Ey Sariye* dağa bak!"
Buhârî'de bulunan bir hadislerinde Hz. Peygamber şöyle diyor: "Sizden önceki milletlerde muhaddesler (kendisine ilham olunan kimse) vardı. Benim ümmetimde de varsa -ki elbette daha çok vardır- Ömer'dir." Hz. Ömer* Medine'de hutbe okurken İran'da bulunan* Nihavend'de düşmanlarla çarpışan kumandan Sariye'yi ve askerlerini görüp kendilerinin dağ tarafından kuşatılmak üzere olduklarını fark etmiş: "Ey Sariye* dağa bak" diye bağırmıştır.



Allah* Hz. Muhammed'i korudu düşmanın gözlerinden sakladı
Kureyşliler dışarıda birbirleriyle konuşurken mağaranın içindeki Ebubekir* "Yâ Resulallah* ayaklarının ucuna baksalar bizi görürler" dedi. Allah'ın Elçisi* "Korkma* Allah bizimle beraberdir" diyerek onu teselli etti.

İşte Tevbe 40'ıncı ayette* Peygamber'in mağara arkadaşı Ebubekir'e söylediği sözü yadediliyor ve Allah'ın ona huzur ve güven duygusu verip* görünmeyen güçlerle desteklediği* sonunda kendi sözünü kâfirlerin sözünün üstüne çıkardığı* Allah'ın daima Elçisi'ne yardımcı olduğu belirtiliyor.

Allah* Elçisi'ni korudu* düşmanların gözlerinden sakladı. Mağarada üç gece kaldılar. Kureyş'in araması tavsadıktan sonra Ebubekir'in kiraladığı rehber Abdullah ibn Erkat* Ebubekir'in iki devesiyle kendisi için de bir deve getirdi. Ebubekir ailesi* yolculara en güzel yol azığı hazırlayıp bir dağarcığa koydular ve Ebubekir'in kızı Esma ile gönderdiler. Azığı getiren Esma* dağarcığın ağzını bağlayıp deveye asacak bir bağ getirmeyi unutmuştu. Hemen kemerini kesip bir parçasıyla dağarcığı bağladı ve yaptığı kulp ile dağarcığı hayvanın eğerine astı. Bir parçasını da eskisi gibi kemer olarak kullandı. Bundan dolayı Esma'ya "Zâ-tu'n-Nitâkayn: İki kemerli" denmiştir. Develerin iyisine Allah Elçisi'nin binmesini isteyen Ebubekir* "Babam*
anam sana feda olsun. Buna bin" dedi. Peygamber* "Ben* bana ait olmayan deveye binmem" dedi. Ebubekir* "Babam anam sana feda olsun* o senindir" dedi. Peygamber* "Hayır" dedi* "Sen bunu kaça aldın?" Ebubekir* aldığı fiyatı söyledi. Peygamber* "Ben de onu* senin aldığın fiyatla satın aldım" dedi.

Daha önce Ebubekir'den hediyeler kabul etmiş olan Peygamber* bu kez kabul etmemişti. Çünkü o* Allah rızası için vatanıyla bütün bağlarını keserek hicret ediyordu. Bundan dolayı bu yolculuğun bütün masraflarını da kendisi yüklenmeli* bir başkasını bu yolun masraflarına ortak etmemeliydi. Ebubekir* yolda kendilerine hizmet etmesi için mevlası (azad ettiği kölesi) Âmir ibn Füheyre'yi de yedeğine aldı.

Allah Elçisi'nin Medine'ye gelişi
Yüce Allah* Elçisi'ni sağlıkla Medine'ye ulaştırdı. Müslümanlar kendilerini Medine dışında karşıladılar. Kadınlar ve çocuklar evlerin bacalarına çıkmışlardı. Peygamber ufuktan görününce şu şarkıyı söylediler:

Talaal-bedru aleynâ min seniyyâtil-Vadâ

Vecebe'ş-şukru aleynâ mâ deâ lillâhi dâ.

(Veda geçitlerinden üstümüze dolunay doğdu.

Yeryüzünde dua eden bulundukça bizim bu nimete şükretmemiz gerekir.)




Kureyşliler peygamberi yakalayana ödül koydu
Hicret* bir yerden başka yere göç etmek demektir. Mekkeliler baskılarını artırınca Müslümanlar birer ikişer Medine'ye hicret etmeye başladılar. Hz. Ebubekir de hicret etmek istiyordu. Fakat Hz. Peygamber ona* "Hele acele etme* belki Allah sana bir arkadaş verir" demişti. Ebubekir* bu arkadaşın Peygamber'in kendisi olmasını umuyordu. Nihayet bir gece Allah'ın Elçisi* Ebubekir'in evine gidip ona birlikte hicret edeceklerini bildirdi. Sevincinden ağlayan Ebubekir* uzun zamandan beri hicret için alıp beslediği iki deveyi göstererek* "Ey Allah'ın peygamberi* bu iki deveyi* bu iş için hazırladım" dedi. Ayrıca Ebubekir* yolda kendilerine rehberlik etmek üzere Dîl ibn Bekr Oğulları'ndan Abdullah ibn Erkat adında* henüz müşrik olan bir Bedevi'yi kiraladı ve bakması için develeri de ona verdi.

Mekke müşrikleri* Peygamber'in Medinelilerle bir antlaşma yaptığını* Müslümanların sayısının da günden güne artmaya başladığını görünce işin gittikçe tehlikeli bir boyut kazandığını anladılar. Hz. Muhammed'in hicretini önlemek ve davasını tamamen ortadan kaldırmak için ünlü Dâru'n-nedve (Site Meclisi)'de toplandılar. Peygamber'in hicretine engel olacak çareleri konuştular. Kimi onu bağlayıp hapsetmeyi* kimi bir yere sürmeyi* kimi de öldürmeyi önerdi. Sonunda öldürmeyi uygun buldular. Enfâl: 30'uncu ayette Kureyş'in bu kararına işaret edilmektedir.

Karanlıkta çıktı
Haşim Oğulları'nın kan davasında bulunmamaları için de Kureyş'in her kolundan birer genç seçtiler. Bunlar Hz. Muhammed'i gözetleyecek* fırsat bulunca hepsi birden üzerine çullanıp ona vuracak* böylece onu kimin öldürdüğü belli olmayacak* Haşim Oğulları da kan davasında bulunamayacaklardı. Yüce Allah* Elçisi'ne durumu bildirdi. Allah'ın Elçisi* önce kendi yatağına Hz. Ali'yi yatırdı. Üzerine örtmekte olduğu kırmızı Hadram örtüsünü Ali'nin üstüne örttü. Karanlık basınca evinden çıktı* yerden bir avuç toprak alıp kendisini gözetleyenlere doğru serpti. Adamları bir gaflet ve uyku bastırdı. Peygamber* aralarından geçip gitti. "(O gün) Onları siz öldürmediniz fakat onları Allah öldürdü* attığın zaman sen atmadın fakat Allah attı. Müminleri güzel bir imtihanla sınamak için (bunu yaptı). Doğrusu Allah işitendir* bilendir" (Enfal: 17) ayetinde* bu olay yanında* Hz. Peygamber'in* Bedir Savaşı'nda düşman ordusuna karşı bir avuç toprak alıp atmasına da işaret vardır.

Ebubekir'le beraber yürüdüler. Hedefleri Medine idi ama Medine yolu kuzeye düşerken* onlar güneye doğru gittiler. Bu* kendilerini aramaya çıkacak olanları yanıltmak içindi. Kureyşliler* Hz. Muhammed'in* yatağında yattığını sanıyorlardı. Saat gelince Peygamber'in evine saldırdılar fakat Hz. Ali ile karşılaşınca onu bırakıp çevreyi aramaya başladılar. Her yana kolcular saldılar. Onu yakalayana yüz deve ödül koydular.

Aramaya çıkan atlılar* normal Medine yolu üzerindeki her yanı aradılar. Ancak Araplar içinde* koyun sürülerinin geçtiği yolda dahi* daha önce yürümüş olan develerin izini keşfedecek kadar mahir izciler vardı.

Örümcek ağı
Üçüncü günde bir izci* arayıcılardan bir grubu mağaraya doğru getirdi. İbn Sa'd'ın kaydettiği bir rivayete göre mağaranın ağzında biten bir ağaç* mağaranın ağzını kapatmış* örümcek mağaranın ağzına ağını germiş* iki güvercin de buraya yuva yapmıştı. Mağaranın önüne kadar tırmanıp* 30 metre kadar yaklaşanlar mağaranın ağzında ağacı* kuş yuvasını* örümcek ağını görünce birbirlerine* buraya yıllardan beri adam girmemiş olduğunu söylediler.

Hiç yorum yok: